Yapmalarına İzin Verin ki Başarabilsinler



Her şeyi uçlarda yaşamak... Klasik alışkanlığımız...

Bu yüzden hayatın bir çok alanında başarısız oluyoruz, gelen başarılar da, tesadüfi ve istikrarsız olmaktan ileri gidemiyor. Hiç düşünmeden spordan sanata; tazeden bayata bir sürü örnek sayabilirim size.

Ama asıl bahsedeceğim konu eğitim alanında... anne babalarımızın okul anılarını dinlediğimizde hep iç çektikleri bir nokta vardır. " anam babam hangi sınıfta okuduğumu dahi bilmezdi" hayıflanmalarıyla başlayıp, okumak isteyip de okutulmama serzenişleriyle devam eden ilgisizlik hikayeleri... 
Günümüzde ailelerin bir çoğu çocuğunun eğitimine önem veriyor. Okusun da ne isterse yaparım havasında veliler. Ama yine uçlardayız. Ödevleri onun yerine yapmalar, sokakta ya da okulda sorunlarını onun yerine çözmeye çalışmalar, çalışmayıp düşük not aldığında öğretmen peşinde dolaşıp not istemeler vs... Bunları yaparken hissettiği gurur ve işe yaramışlık hissini ise tarif etmeye cümle bulamazsın... Hem ilgili, hem destek olan hemde, sorunlarına çözümler üreten bir veli, daha ne olsun ki...




Gelin bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım. Nasıl ki bebekken korumacı tavırlarla hasta olmasın diye dışarı çıkarılmayan çocuklar büyüyünce hastalıktan kurtulmaz ise; kendi sorunları hep başkaları tarafından çözülen çocuklar da hayatla mücadele etme yeteneğinden mahrum büyürler. Unutmamak lazım ki ebeveynler hayatlarının sonuna kadar çocuklarının yerine problem çözemezler, onların sosyal hayatını şekillendiremezler . Böyle bir tablo hem çocuğu sıkar, hemde belirli bir yaştan sonra ebeveynleri çok yorar. rahata alışan çocuk her şeyi başkalarından bekler bir kişilik geliştirince de şikayetler başlar. "bizim çocuk çok tembel, pısırık, içine kapanık vs..." gibi olumsuz şikayetlenmeler... Sebebi kim? Uzaklarda aramaya gerek yok...

Doğan Cüceloğlu'nun bir kitabında okumuştum yanlış hatırlamıyorsam. Yurt dışında yürümeyi yeni öğrenen bir bebek kendi çabasıyla merdivenleri çıkmaya çalışmaktadır. Bir adım gerisinde de babası onu takip eder. Oradan geçen bizim Türklerden birisi, çocuğun çabasını görünce ona yardım etmek için onu tutar ve merdivenlerin en yukarısına koyar. Çocuğa tebessüm ve sevgi gösterileri eşliğinde bakarken babasının yaklaştığını görür. Tam babasından teşekkür sözleri duymaya kendini hazırlamışken ;sert ve eleştirel bir tavırla karşılaşır. "Çocuğumu ömrü boyunca kucağında zirvelere taşıyacak mısın? Neden onun başarmasını engelliyorsun.." der çocuğun babası. Bizimki bir anlık şoka uğrar; ama iyi bir ders almıştır. 


Çocuklarımıza karşı aşırı korumacı tavırlardan kaçınmalıyız. Ona yardıma ihtiyacı olduğunda yetişecek kadar yakın, kendi başarmasına izin verecek kadar da uzak olmalıyız. Kimi uzmanlara göre ilk 2 yaşta kimilerine göre ise ilk 6 yaşta kişiliğin büyük bir bölümü oluşmakta ve ondan sonraki yaşantılar oluşan bu kişiliğin etrafında şekillenmektedir. Bizler bu yaşlarda çocuklarımızın başarmasına, başarı ve işe yarama duygusunu tatmasına engel olursak, ileri ki yaşantılarında da bu duygulara mesafeli kalmalarına yol açabiliriz. Şunu da unutmadan söylemeliyim. Çocuğunuzun ya da sosyal çevrenizdekilerin bir şeyi güzel yaptığında onu taltif etmeniz, onun başarısını tebrik edip yüreklendirmeniz ONU ŞIMARTIP GEVŞETMEZ... Aksine yeni başarılar elde etmek için cesaretlendirip motive eder...

Unutmayalım başarıları fark edilmeyen, hatta umursamazdan gelinen çocuklar kendi dünyalarında tarif edilemeyecek hayal kırıklıkları yaşamaktalar. Hele bir de kardeşleri arasında adaletsizliğe uğradığını düşünüyorsa bu hayal kırıklıkları katlanarak büyüyor.


Bırakalalım çocuklarımız kendi sorumluluklarının gereklerini kendileri yerine getirsin. Hayatlarının patronu olsunlar ki, işler kötü gittiğinde düzeltecek alternatifler üreterek gemiyi düzlüğe taşımanın yollarını bulsunlar. Biz başları sıkıştığında yardım alabilecekleri bir liman olduğumuzu hissettirirsek onlar gerektiğinde sığınmaktan çekinmezler. Böylelikle özgüveni sağlam, girişimci ve sağlıklı bireyler olarak toplum hayatına katılırlar.

AMERİCAN HİSTORY X (GEÇMİŞİN GÖLGESİNDE)



Yönetmen:Tony Kaye
Senaryo: David Mc Kenna
Oyuncular: Edward Norton, Edward Furlong ve Beverly D'Angelo
Yapım Yılı: 1998



Kendinden olmayana anlayış gösterebilmenin, insanları farklılıklarıyla kabul edebilmenin geç de olsa öğrenilebileceğini anlatan bir film. Yetenekli bay Edward Norton sosuyla tatlanmış...
Bazı filmler durdukça demlenir, tekrar tekrar izlenir, arşivliktir, işte bu o...
Sosyal meselelerden girip, kendiyle hesaplaşarak olgunlaşan bir adamın hikayesini anlatıyor. Dışarıdayken zencileri aşağılayan adamın, deliğe tıkılınca ki zencileşme ve sonunda da ayrımcılıktan kardeşliğe uzanan bir düşüncenin hikayesi... Bazen güzel günlere ulaşmanın bedel gerektirdiğini hatırlatarak...
anlatımsal olarak sert bir film; ama anlayana sivri sinekten bateri takımı çıkartacak kadar da etkili...
Bi de fragmanı varmış