YANGIN VAR



"Bizim kardeşliğimiz akarsu gibidir, 
akan su kir tutmaz kardeşlerim"

Çekimlerine başlanıldığı haberleri geldiğinde, Osman Sonant'ın nam-ı diğer yavuz hırsız'ın oynayacağını duyduğumda sevinmiştim. Ancak hikayesi hakkında Diyarbakır'dan Trabzon'a uzanan bir yol hikayesi olduğundan başka bir bilgim yoktu.

Filmi izlediğimde bu toprakların insanının sımsıkı bağlı olan dostluğu, kardeşliğinin engel tanımadığının aşk, ve mizah ekseninde vurgulandığını gördüm.


Trabzon'un itfaiye kamyonu olmayan bir köyünde, itfaiye şoförü olarak çalışan, Selvi Boylum Al Yazmalım'ı her gördüğünde aynı heyecanla izleyen Türkan Şoray hayranı Koşman'ın Diyarbakır Belediyesi tarafından hediye edilen itfaiye kamyonunu almak üzere Diyarbakır'a gitmesiyle başlayan hikaye, tatmin edici derecede sevgi ve mizah vaadediyor. Diyarbakır'da itfaiye müdiresi olan  Asya (Nesrin Cevadzade) ile Trabzon yolunda birbirlerini ve kültürlerini tanıma hikayesi, aynı zamanda da ön yargıların, yanlış anlaşılmaların yıkıldığı bir yolculuk.

Hani sade filmler vardır. reklamı çok yapılmaz, bütçesi kısıtlıdır, buna rağmen anlatacağı hikayeyi sıcak ve samimi biçimde anlatır ve damağımızda bir tat bırakarak biter. o filmlerin ne ses efekti vardır ne de görsel efektleri, efekt olarak doğanın güzelliğini ve insan faktörünü kullanırlar.  Kaliteli malın ambalajı çok da kimsenin umrunda olmaz ya. Yangın Var böyle bir film. bir yandan Selvi Boylum Al Yazmalım vurgusuyla ve Koşman'ın kendi dünyasında oluşturduğu hayali Asya'sıyla içinde yaşadığı aşkın hayat bulması, bir yandan yüzleşmemekten kaynaklanan kültürler arası hor görmeler, bir yandan da sadelikle beraber gelen komedi. filmi izlerken 3-4 defa kahkahaya boğuldum ve bir o kadar da duygu selinde... izlemeyenlerin izlemesi gereken, aileyle de izlenebilecek güzel bir film.


Osman Sonant'ı en bilinir projesi olarak "Leyla ile Mecnun "dizisinde Yavuz Hırsız olarak tanıdık, orada da mahallenin delikanlıları olarak aşklarını zor ifade eden ama sonuna kadar sevdiğinin ve dostlarının yanında olan, onlar için her şeyni verebilecek bir karakter olarak gördük. Çok da başarılı oldu. İzlediğim ilk sinema filmi olan Yangın Var'da da çok başarılı iş çıkarmış. Umarım film için aldığı kiloları kolay verebilmiştir:))


Asya rolünde izlediğimiz Nesrin Cevadzade'yi ise ilk defa Ferdi Tayfur'un başrolünde oynadığı "Yersiz Yurtsuz" dizisinde Ferdi Tayfur'un kızı olarak izlemiştim. O diziden sonra iyi bir çıkış yakalayacağını düşünürken kariyeri o kadar hızlı yükselmedi. Bir tv dizisinde oynuyor; ancak yan roller yerine iyi projelerde başrolün hakkını verebileceğini düşünüyorum. Bu filme yakıştığını söylemeliyim. Belki de tv yerine sinemada kendine etkili bir kariyer çizer.

Arada Kalmışlığın Hikayesi




"Noktayı koymak ne kadar zor olsa da; tamamlanmış cümleler, eksik kalmışlara göre daha az acı verir."

     Vakti zamanında Acı Vatan Almanya'ya çalışmak için giden gurbetçilerimizi en çok acıtan durumlardan birisi Almanya'da "pis Türk",  yıllık izinlerini kullanmak için hevesle, hasretle koştukları memleketlerinde de Alamancı diye isimlendirilmekti. Şimdi de onların bilmem kaçıncı nesli aynı durumu yaşıyor. Gurbette dışlanıyorlar yabancı diye, kendi topraklarında üstten bakılıyorlar "Alamancı"diye. aidiyet duygusunu tadamamak ve bir türlü normal kabul edilmemek, hep isimlerinin başında bir sıfat, tanımlayıcı bir ek... bu işin görünür tarafı, bir de görünmeyen, bu insanların içinde kopan fırtınalar...

     Mübadele döneminde Girit'ten İzmir'e mecburen gelen ve burada da "yunan gevuru" olarak anılmaktan uzun bir süre kurtulamayan bir ailenin hikayesi. Öyle bir durum ki küçük dünyasında milliyetçiliği doruk noktalarında yaşayan ozan bile Türklüğünü ispatlamak için pipisini göstermek zorunda kalıyor:) daha hazin tarafı da saçma sapan bir madde yüzünden göç ettikleri yerleri görmelerine bile müsaade edilmiyor. Çocukken evinden koparılan bir çocuğun babasından kalma evi görebilmek için nufus dairelerinde koşuşturması ve  "bedevi şansı" sayesinde her niyetlendiğinde ülkeyi ilgilendiren önemli bir olay olması... Film dede torun ilişkisi üzerinden dönemin yaşantısına bakış atarken, arada kalmışların geride bıraktıklarına duyduğu özlemi de gönül teline dokunarak anlatıyor.

     Çetin Tekindor günümüzün Hulisi Kentmen'idir. Sesiyle, yeri geldiğinde şefkatin doruklarına ulaşması yeri geldiğinde de hiddetiyle titretmesi, babacan gülüşü ve sergilediği babacan tavırla her türlü rolün hakkını fazlasıyla veren bir oyuncu.  Gökçe Bahadır'ı farklı bir rolde görmek, onu dizilerde izlemeye alışanlar için iyi olmuştur sanırım. rolünün de hakkını vermiş. Bu tarz farklı karakterlerle izleyici karşısına çıkması oyunculuğunun çapı hakkında fikir verecektir.



AWARA


Türk sineması üzerinde etkileri uzun süre devam eden, gösterildiğinde Türkiye'de izleyici rekorları kıran bir film. Defalarca Yeşilçam'da benzerleri çekilen, Hint sinemasının en iyi filmi olarak gösterilen bir film: AWARA (Avare)

Bu da efsaneleşen müziği:

HEDEF


Başarmanın birinci adımı hedef koyma ve bu hedef yolunda emin adımlarla yürümektir. Engelleri aşabilmenin, hedefe ulaşmanın birinci şartı öncelik listemizde birinci sıraya hedefimizi koyabilmektir.

Nasıl hedef koymalıyım?

“Ağaca çıkmak istiyorsan yıldızları hedefle” çok sevdiğim bir sözdür. Ulaşmak istediğin yerin çok daha yukarısını hedefle ki ulaşmak istediğin yere varasın. Yoksa ben şu dala tutunsam yeter, nasıl olsa devamı gelir gibi bir mantıkla yola çıkarsan ağacın tepesindeki elma sadece ağzını sulandırır, rüyalarını süsler. Ama meyve tabağında o elmayı göremezsin. Bu örnekten yola çıkarak hayatımızın birçok noktasına genelleme yapabiliriz.

Dönem başında bir öğrenci kendisine takdir almayı hedef olarak belirlemez ise bırak takdiri, teşekkür bile onun için zorlaşır. Çünkü hedefini küçük tutanın çalışma temposu da düşük olur. “Hayalleri sıradan olanın hayatı da sıradan olur” sıradan bir hayatın da pişmanlıkları her zaman fazladır.

Sezon başı futbolcular demeç verirken spiker sorar: “bu sene kupada hedefiniz nedir?”  futbolcu: “bu sene çok iyi motive olduk kupada gidebileceğimiz yere kadar gitmek istiyoruz”  ne büyük motivasyon… ne büyük arzu… ne büyük hedef… oysa geçen sene de gidebildiği yere kadar gitmek istiyordu ve kupa da gruplardan çıkamadı. Ama olsun gidebildiği yere kadar gitti, dolayısıyla hedefini tutturdu…

Madem futboldan girdik devam edelim.  Sene 2000… Avrupa kupalarında önüne geleni deviren takımın hocasına hedefi sorulduğunda “herkes bize finale çıkmayı hedef gösteriyor, bense finale çıkmayı değil UEFA kupasını almayı hedefliyorum, madem finale kadar geldik neden kupayı da almayalım” sonuç: penaltılar sonucu Arsenal’i deviren Galatasaray Türkiye futbol tarihinde bir ilke imza atarak kupayı kazanıyor. İŞTE HEDEF, İŞTE SONUÇ…
Hedefler belirlemek ve bunlara ulaşmak için gerekenleri yapmak; kişiye çalışkanlık, başarı ve mutluluk getirir. Tembellik, can sıkıntısı ve başarısızlık; yapacak bir şeyinizin olmamasının değil, uğrunda mücadele edecek bir hedefinizin olmamasının sonucudur. Ali Fuat Başgil


Kendimizi tanır,  isteklerimizi, arzularımızı iyi analiz edersek, “ben kimim, bu hayat koşusunda nereye varmak istiyorum?” sorusunun cevabını kendi kendimize verebiliyorsak birinci adımı tamamlamışızdır. Bundan sonrası bizi hedefimize götürecek kısa, orta ve uzun vadeli planı yapmaya kalıyor.


Hayatını uzun vadede mutlu, mesut şekilde geçirmek isteyen insanın,  orta vadeli planlarında bir meslek sahibi olmak ve kendisine uygun bir eş bulmak vardır. Orta vadeli planlarını gerçekleştirebilmek için de kısa vadede de sosyal açıdan kendini geliştirip eğitimini tamamlamak olmalıdır. Siz bu örneği tersten okuyabilir ya da kendi örneklerinizi çoğaltabilirsiniz.

Sadece hayatımızı ilgilendiren önemli meselelerde değil hayatın normal akışında da istediğimiz şeyleri bir hedef olarak algılar ve bunları gerçekleştirmek için basit de olsa planlar yaparsak hedefimize ulaşırız.